DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

“Okurun huzurunu kaçırmak istiyorum”

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam
2021 yılında ‘ Bahara Asayiş Baskını’ kitabı ile okuyucuyla buluşan Şair Alihan Çetiner, kitabıyla ilgili, “Bu kitapla okurun huzurunu kaçırmak istiyorum. Dünyada rahatsız olunacak çok şey var” ifadelerini kullandı. Fuat ÇALBAY Yazmaya başlama serüveninden ve şiirlerinin oluşum sürecinden söz eden Şair Alihan Çetiner ile ‘Bahara Asayiş Baskını’ kitabı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. İki bölümden oluşan şiir kitabı ile okuyucuyla buluşan Çetiner, sert ve akan şiirleri ile ilgili, “Yaşamadığım veya hissetmediğim şeyi yazamam. Duygu yoğunluğunu, duyguyu geçirmeyi şiirde zorunlu görüyorum. Bahara Asayiş Baskını'yla okurun huzurunu kaçırmak istiyorum. Dünyada rahatsız olunacak çok şey var” şeklinde konuştu. Yazmak için şiir türünü seçmenizin özel bir sebebi var mı? Edebiyatta ilk tanıştığım tür değildi. Ortaokul zamanlarımda roman ve hikâye okurdum. Lise 2'ye giderken bir gün edebiyat hocamız derse girdi. Çok üzgündü, Fazıl Hüsnü Dağlarca öldü dedi. Bugün ders  işlemeyeceğiz sadece şiir okuyacağım diyerek Murathan Mungan'dan Omayra'yı ve daha başka birçok şairden şiir okudu. Özelikle beni etkileyen şey bazen bir romanın bir kitap boyunca vermeye çalıştığı duyguyu şiir iki dizeyle verebiliyordu. Öyle vurucu bir şeydi ki şiir bazen ara versem de hiçbir zaman kopamadım. 2021 yılında Bahara Asayiş Baskını adıyla kitabınız çıktı. Kitabınızda okuyucuya vermek istediğiniz bir mesaj var mıydı? Bu konuda dönüşler aldım. Sert ve akan bir şiirin var dediler. Yazım tarzım hemen kendini gösteriyor. Şiir eliyle tokat atmayı seviyorum. Bilerek yaptığım bir şey değil normal hayatımda da böyleyim. Zaten kitabı her elime aldığımda kendimi görüyorum. Yaşamadığım veya hissetmediğim şeyi yazamam. Duygu yoğunluğunu, duyguyu geçirmeyi şiirde zorunlu görüyorum. Bahara Asayiş Baskını'yla okurun huzurunu kaçırmak istiyorum. Dünyada rahatsız olunacak çok şey var. Kitap iki bölüm ve ilk bölümün ismi Moğol İstilası. Moğol İstilası geçtiği yeri yakıp yıkar arkasında enkaz bırakır. Moğol İstilası'nın olduğu yerde kanun, kural kalmaz. Her şey anlamını, hükmünü yitirir.   “DURAĞAN ŞEY YOK OLMAYA MECBURDUR” Kendinizi şair olarak nereye yakın görüyorsunuz? Ustalarım dediğiniz şairler var mıdır? Şiire başladığımda bir karar almıştım. Kronolojik olarak gidecektim ve her şeyi öğrenmem lazımdı. İslam öncesini araştırarak başladım. Divan, halk edebiyatı, tekke şiirini okuya okuya, araştıra araştıra geldim. İstiyordum ki temelim sağlam olsun. Böyle okuyarak günümüze kadar geldim diyebilirim ama hâlâ da bitirmiş değilim. Yunus Emre günümüz Türk şiirinin başlangıcı, Nâzım Hikmet modern şiirimizin kurucusu. Bu iki isim benim için çok önemli. Onun dışında sevdiğim birçok isim sayabilirim hem divan hem de halk edebiyatı için. Geleneğe bir bütün olarak bakıyorum. Cumhuriyet döneminde her zaman kendimi toplumcu şairlere -her ne kadar bu ismi uygun görmesem de yakın gördüm. Diğer şairleri ne kadar okusam da onlardan çok şey öğrensem de toplumcu şairlere ayrı bir yakınlık hissederim. Kendi şiirimi de o kanalda görürüm. Bu bir yol nesilden nesile devam eden. Nasıl zulüm bitmiyor, mücadele edenler de bitmiyor. Sadece benim farkım ben 21. yy'da yaşıyorum, görüyorum. Aynı şeyleri yazamam, onlar gibi yazamam. Kendi algılayışımla, kendi üslubumla yazıyorum. Geçmişten gelen bir şiir var geliştirip yenilikler katmaya çalışıyorum. Durağan şey yok olmaya mecburdur. Şairin şiirdeki varlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Şair şiiriyle DNA sarmalı gibi girift olmalıdır. Bir şair yaşamadığı hissetmediği şeyi ne kadar yazabilir? Ali Asker Barut'un dediği gibi ''Şair çağın tanığıdır''. Bir şeyin tanığı olan sadece dışarıdan gözlemlemez. Aynı zamanda o şeyi de yaşar. Yaşayan hisseder ne kadar tarafsız olduğunu düşünse de bir duruşu, düşüncesi olur. Bunların hepsi hisle alakalıdır. Kalemi elimize alıp yazdığımız zaman duygularımızı, düşüncelerimizi bir kenara bırakamayız. Yazdığımız şiirde konuşuruz. Çıkan eser artık ben olmuş olur. Yani aslında şairin varlık sureci ve evrimsel maratonu şairin toprağında bir huyun şekillenmesi ve şiirleşmesi…  ‘Anadolu genetiğine şiirin bu mayasıyla bir ayna tutulmuştur’ diyebilir miyiz? Bu biraz şaire göre değişir. Şimdi deneysel denilen bir şiir anlayışı var. Köklerinin Anadolu'yla alakası olmayan halkın yabancı olduğu bir şiir türü. Tabi her şair böyle değil. Şiirimizin geçmişinden beslenip yeni bir şeyler yapmaya çalışanlar da var.   “İKİNCİ YENİ ŞİİRİ TEPEDEN İNME BİR ŞİİRDİR” Şiirlerinizin Anadolu’nun henüz bitmemiş olan türküsüne el uzattığını görüyorum. Türk şiirinde bozulma ve batı kuşatması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugün mîsyoner  bir entelektüelizim ve onun sarhoşluğu  bu kirliliği  nasıl   temizleyebilir? Bu konu hakkında geçen gün bir söz etmiştim. Edebiyatçılarımızın en çok unuttuğu şey edebiyatımızın Doğu Edebiyatı içinde değerlendiriliyor olması. Ancak ne zaman Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı başlığını görseler irkiliyorlar.  Türk şiiri cumhuriyet öncesinde divan ve halk şiiriyle zengin bir geçmişe sahip. Bu göz ardı edilemez. Batı'yı veya dünya edebiyatını tabi takip edeceğiz. Bazen etkileneceğiz. Ama bunu Türk şiir geçmişini göz ardı ederek yapamayız. İkinci Yeni şiiri tepeden inme bir şiirdir. Avrupa ve Amerika gerçeküstü akımını doğurdu ama onların başından İkinci Dünya Savaşı geçti. Kurdukları akıl medeniyetinin yıkılışını izlediler. Böyle bir ortamda doğdu. Biz savaşa girmedik ve Batı'nın yaşadığı sosyolojik çöküntüyü yaşamadık. Bundan dolayı halk da bir karşılığı olmadı. İkinci Yeni şairleri uzunca bir süre şiirlerinin okunmaması ve kitaplarının satmamasından yakındı. Bu misyoner entelektüelizmi Attilâ İlhan Hangi Edebiyat kitabında çok güzel anlatır. Komprador aydının komprador edebiyatı. Batı bir yerin kültürünü işgal edeceği zaman orada yerli halktan ama Batı eğitimi almış ve Batı'ya hayran kişileri destekleyerek sızar. Bu kişiler hem bizden hem de değillerdir. Bu kişileri parlatır, ödül verir ve biz bu kişileri artık iyi edebiyatçı sayarız. Çünkü hayran olduğumuz Batı bu kişileri övmüştür.  Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi isimler böyledir. Ve onların eliyle edebiyatınızdaki milli unsurlar yok edilir. Evrensellik adı altında yaparlar bunu. Bundan dolayıdır Orhan Pamuk'un karşısında her zaman Nâzım Hikmet ve Yaşar Kemal gibi yazarlar, şairler vardır. Yaşar Kemal Anadolu'dur. Kürt, Türk, Arap, Rum, Çerkez'iyle Anadolu Medeniyeti'ni anlatır. Nâzım Hikmet'in yolunu devam ettirenler de şiirde bunu yapmaya çalışmıştır.  
reklam

reklam